Ginger Scott'ın geride bıraktığımız sene içinde Goodreads Choice Awards'ta finale kalarak gündeme gelen kitabı, "karşı konulamayan bad boy" formülünü kullanıyor ve tüm uyarılara rağmen Owen'a vurulan Kensington'ın hikayesini anlatıyor.
Kitabın çarpıcı giriş bölümünde panayırda gördüğümüz Owen Harper'ın çocuk aklında sonsuza dek yer edecek bir trajediyi okuyoruz. Hemen ardından yıllar sonrasına yolculuk yapıyor ve Owen'ın hem yeni kapı komşusu hem de yeni okul arkadaşı olan Kensington'ın ağzından öykünün günümüzde geçen kısımlarını okumaya başlıyoruz.
Bu hikayede Kensington'la Owen neredeyse nefretten aşka giden bir yolu takip ediyorlar. Araları bir çok sıcak, bir çok soğuk. Örneğin; birbirlerine ısınmaya başladıkları sırada Owen kasabada yine panayır kurulacağını öğreniyor ve buharlaşıyor. Kendini tekrar gösterdiğinde ise kucağında bir kız oluyor. Kensington elbette öfkeleniyor ve Owen'a tavır alıyor ancak bu olayın hemen ertesinde arkadaşlarıyla panayıra gittiğinde Owen'ı da orada bulunca hiçbir şey olmamış gibi flört etmeye başlıyorlar.
Owen, şu bildiğiniz kötü çocuklardan biri ve bildiğiniz diğer tüm kötü çocuklar gibi onun da kötülüğünün illa ki sebebi var. Çok içki içmesinin, yasadığı yarışlara katılıp deliler gibi hız yapmasının, okulu kırmasının, sürekli farklı farklı kızlarla birlikte olmasının, hakkında çıkan ve yalanlamadığı onca kötü dedikodunun... Evet, hepsinin bir sebebi, bir mazereti var. Kensington zamanla bunları bir bir öğreniyor ve onun "aslında söylendiği kadar kötü olmadığına" karar veriyor. Tabii ki bu formülün üzerinden giderek "page turner" yaratabilen yazarlar da gördük. (Akla bu noktada Abbi Glines geliyor.) Ancak kitabın tek sorunu bu değil.