22 Ağustos 2013 Perşembe

İnceleme: Ink

Annesinin vefatından sonra teyzesiyle Japonya'da yaşamak zorunda kalan Amerikalı Katie'nin aslında en büyük sorunu, annesine ve evine olan yoğun özlemini dindirmek ve tamamıyla farklı bir kültüre uyum sağlamaya çalışmaktı. Canlanan çizimleri görene kadar.



*Düşük dereceli spoiler alarmı.

Paper Gods serisinin ilk kitabı Ink, Kami'leri, yani kadim Japon Tanrılarını tekrar hayata döndürüyor. Tapınaklarda tasvirleri olan Kami'lerin soyundan gelen biri, Shizuoka'ya göç etmek ve eğitimine bir Japon okulunda devam etmek zorunda bırakılan Katie'nin karşısına çıkıyor: Yuu Tomohiro.



Bu kitabın en büyük artısı hiç şüphesiz ki Japonya'da geçiyor olması. Japon kültürüne meraklı olan, boş zamanlarında anime izleyen, manga okuyan ya da en azından NHK World'de gezi günlükleri izleyen kesimdenseniz, mutlaka ilginizi çekecektir. Hani bazı kitaplar vardır ya sözüm ona bir memlekette geçer ama orayı sadece bir arka plan süsü olarak kullanır, işte bu kitap onlardan biri değil. Muhteşem ve devasa Japon kültürünü tek bir kitapla, hem de bir romanla aktarmak neredeyse imkansız fakat yazar elinden geldiği kadar kültürel referanslara yer vermiş. Kendo sporu, tapınaklar, Japon mutfağı, belirli bir dönemde açan ve kısa sürede solan Sakura ağaçları, Sunpu Park benzeri turistik mekanlar gibi çeşitli konularda ilgi çekici bilgiler edinmek mümkün. Birçok yerde Japonca deyimler de kullanılmış. Authentic olma yolunda çok önemli bir adım. (Kitabın sonunda minik bir sözlük de var.) Tüm bu atmosfere bir de canlanan resimleri eklediğinizde ortaya okunmaya değer bir metin çıkıyor.



We're descendants of Amaterasu, kin of the imperial family.


Katie ile Tomo'nun ilişkisi, bana biraz Hex Hall/Acemi Cadı'daki Sophie-Archer ilişkisini hatırlattı. Gülümseten, esprili bir anlatımla romantizm tadında bırakılmış. Mesela, kitabın sonunda Tomo'nun kendi tabağını bitirip Katie'nin tabağına uzanması ve mazeret olarak öne sürdüğü şeyler komikti. Ayrıca, yazar Tomo'nun gerçek bir Japon genci gibi konuşmasını sağlamak için Japon arkadaşlarından yardım aldığını kitabın sonundaki teşekkür notunda da belirtmiş.

Öte yandan, kitaptaki Diane, Yuki ve Tanaka gibi yan karakterler, birbirlerinden farklı özellikle sahip olsalar da biraz "kenar süsü" vazifesi görüyorlar. Bir de olaylara Yakuza'nın karıştırılmasının biraz inandırıcılıktan uzaklaştırdığını düşünüyorum. Yazar bu noktada, "Birileri çizdiği resimleri canlandırabilseydi, bu Japonya'da en çok kimin/neyin ilgisini çekerdi? Devlet? Medya? Yakuza? Bingo," demiş olabilir. Fakat olayların Tokyo gibi mafyanın merkezi sayılan bir yerde yaşanmaması ve söz konusunun sadece liseli gençler olması gibi detaylar işi zora sokuyor gibi. Hem Yakuza'yı kafamda o şekilde canlandırdığımı da düşünmüyorum ve aklıma çok daha korkunç senaryolar geliyor.

Genel anlamda atmosferin, karakterlerden ve olaylardan daha baskın olduğu kitaplardan biri Ink. İyisi ve kötüsüyle, diğer genç yetişkin romanlarının arasından sıyrılıyor.

Puan: 4

2 yorum:

  1. Vampirella seni çok seviyorum ya :D
    Ink'in inceleme yazısının bu kadar çabuk geleceğini tahmin etmemiştim :)

    Kitap,anime ve manga hastası+Japon kültürüne ilgi duyan biri olarak gözlerimi pörtlete pörtlete okurum tabi Türkçe'si yayımlanırsa :p

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim; her zamanki gibi naziksin. = ) Umarım Türkçe'si de yayımlanır.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...