20 Ağustos 2015 Perşembe

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #20: Zero Escape: Virtue's Last Reward

İnsanlar birbirlerine neden ihanet ederler? 

Kimseye güvenemeyeceksen... 

O halde herkes ölmeli. 





Doğası gereği görsel romanların kıvrak zekaların kurguladığı derin ve çok katmanlı bir metne ihtiyacı olur. Başlarken beni tam olarak neyin beklediğini bilmesem de niche oyun severlerin övgülerle birlikte andığı Zero Escape: Virtue's Last Reward'ın beni en azından olay kurgusuyla etkileyeceğini hissediyordum. Bekletilerimin de ötesinde çıktığında kasvetli atmosferi ve gerçekle hayal arasındaki çizgide duran sahici karakterleriyle oynadığım en iyi oyunlardan birine dönüştü.

Japonya'da Kyokugen Dasshutsu Adobenchā: Zennin Shibō Desu olarak bilinen Spike Chunsoft yapımı bu oyun, sadece el konsollarına (Nintendo 3DS ve PlayStation Vita) sunuluyor. Her ne kadar Japonya açısından herhangi bir problem teşkil etmese de bu oyunun ev konsollarına ve hatta PC'ye de port edilmesini isterdim çünkü gerçekten batıda daha çok bilinmesi gerekiyor. 

Oyunu masaya yatırırken öncelikle spoiler vermemeye dikkat ederek kısaca her şeyin başladığı o ana değinmek istiyorum.



Oyundaki karakterimiz Sigma, 25 Aralık 2028'de ortadan kayboluyor. Gözlerini açtığında hiçbir şey hatırlamamakla beraber nerede olduğunu da bilmiyor. Oyun açılır açılmaz etrafa şöyle bir baktığımızda bir asansörde olduğumuzu keşfediyoruz. Ancak yalnız değiliz. Yanımızda daha önce hiç görmediğimiz gizemli ve zeki bir kız var. İşte her şey böyle başlıyor ve kısa süre içinde insanların can derdine düşüp her şeyi göze aldıkları acımasız bir oyun başlıyor. Evet, oyun içinde oyundan bahsediyorum. Tüm karakterlerin oynamak zorunda bırakıldıkları Nonary Game: Ambidex Edition adı verilen bu sıradışı ve tehlikeli oyunda verdiğiniz kararlar, oyunu kapattıktan sonra da durup düşüneceğiniz, kimi zaman haklılığını sorgulayacağınız ve içinize sindirmeye çalışacağınız türden.

İlk seferde verdiğim karar sonrasında ne kadar pişman olduğumu hala hatırlıyorum.

Gelelim oynanışa...

Flow tablosuna bakacak olursak oyunun iki parçaya bölündüğünü görüyoruz: Kaçış ve roman bölümleri. Kaçış bölümlerinde tıpkı bir point and click adventure oyununda olduğu gibi etrafımızdaki nesnelerle etkileşime geçip almamız gereken şeyleri ele geçirdikten sonra bulunduğumuz yerden kaçmaya çalışıyoruz. Görsel roman kısımlarında ise etrafımızda dönen olayları anlamaya ve karakterleri tanımaya çalışıyoruz. Tabii ki kimse sel verip sır vermiyor. Çünkü tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi bu oyunda da bir çırpıda güven kazanmak mümkün olmuyor.

Kaçış bölümleriyle roman bölümleri arasında ise oyunun hiç şüphesiz en can alıcı kısmı, Ambidex Game/AB seansları başlıyor. Bu seanslarda herkes solo ya da varsa o andaki eşiyle birlikte iki şıktan birini seçiyor: "Müttefik Ol" ya da "İhanet Et".

Öyle anlar geliyor ki karşılıklı sözler verilse de karakterler ihanet etmeyi seçebiliyorlar ya da başka bir tercihleri olmadığını açıkça görüyorlar. Seçimini belirtip bir kenara çekilsen de bu oylar kelimenin tam anlamıyla hayati önem taşıdığından ve prisoner's dilemma/tutsak ikilemi teorisinden yola çıkılarak hazırlanmış kurallar listesi peşin peşin önüne sunulduğundan ekrana yansıyacak sonuçları diken üstünde beklemeye başlıyorsun.

Sırlarını kolay kolay ele vermeyen, dahası her seferinde oyuncunun kafasında yeni soru işaretleri oluşturan oyunda toplam yirmi dört farklı son var. Günlerce oynamama ve kağıt kalemle oturup defalarca farklı kombinasyonlar denememe rağmen henüz çeyreğini açtırabildim ve yaratılan bu tüyler ürpertici distopyada hala keşfedilecek bir dünya şey var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...