blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2018 Pazar

Ekran Başında: Light as a Feather

Ölüyor, ölüyor, öldü.

Light_as_a_Feather


Hulu'nun bu seneki Cadılar Bayramı öncesi izleyicilerine sunduğu Light as a Feather'ı aslında yeni kitaplara göz attığım sırada keşfettim; iki ay önce Simon Pulse tarafından piyasaya sürülen kitabın kapağında artık bir dizi uyarlamasına sahip olduğunu belirten bir yazı vardı. Aslında popüler bir Wattpad öyküsü olduğunu öğrendiğim kitaptan uyarlanan bu dizinin bütün bölümlerini izledim ve şimdi size anlatmak istediklerim var. Fakat sanırım diziye geçmeden önce adına değinmem daha doğru olacak. Çünkü öyküye adını veren ve temelini oluşturan "light as a feather, stiff as a board", bizim bildiğimiz bir oyun değil. 

Buralardan çok uzakta yaşayan çocukların oynadığı bu oyunda, mümkünse sadece mumla aydınlatılan bir odada bir kişi yere uzanıyor, diğer herkes etrafına toplanarak "büyülü sözleri" söylenmeye başlıyor: "Light as a feather, stiff as a board". Türkçesiyle "tüy kadar hafif, kalas gibi kaskatı" derken aslında ölü gibi kaskatı, ruh kadar hafif demek istiyorlar. Böylelikle yerde ölü gibi kıpırtısız yatan arkadaşlarını havaya kaldırmayı amaçlıyorlar. 

Çılgınca, değil mi?

İşte yukarıda gördüğünüz karedeki liseli kızlar Cadılar Bayramı gecesi bir mezarlıkta bu oyunu oynuyorlar ama bir farkla; anlatıcı tarafından nasıl ölecekleri tarif ediliyor ve sonra... 

Pekala, konuya baştan başlayalım.

Weeping Willow Lisesi'ne yeni bir öğrenci geliyor (evet, genelde böyle başlar zaten) ve Cadılar Bayramı dolayısıyla erkek arkadaşına tatsız bir şaka yapmak isteyen zengin ve popüler kız Olivia'nın şakası, yeni öğrenci Violet'ın suratında patlıyor.  Hedefi şaşan bu tatsız sürprizin isteri krizine soktuğu Violet'ı gören Olivia'nın yakın arkadaşı McKenna kızın haline acıyor ve ona yardım etmek için kolları sıvıyor. Hemen ardından işi bir adım daha ileri götürerek Violet'ı arkadaş grubunun her sene düzenlediği küçük, özel partiye davet ediyor. Bu geleneksel buluşma, Cadılar Bayramı'na yakışır bir şekilde korkunç bir şeyler yapmayı kapsıyor. Yeni kız Violet, onlara şu yukarıda bahsettiğim oyunu oynamayı öneriyor. Diğerleri, elbette sadece bir çocuk oyunu olduğunu düşündüklerinden ilkin bu fikre sıcak bakmıyorlar. Ancak Violet oyuna bambaşka ve karanlık bir boyut kazandırıyor. McKenna hariç gruptaki bütün kızların nasıl öleceklerini bir bir anlatıyor ve tahmin edeceğiniz üzere kısa süre içinde arkadaş grubundan biri ölüyor. Evet, spoiler vermemek için kendimi frenliyorum.

Light_as_a_Feather_Hulu

İşte bu ani ölüm, tam da Violet'ın anlattığı şekilde gerçekleşiyor. Violet'ın, ölüme yol açan trafik kazası esnasında ölen kızın bulunduğu arabanın radyosunda çalan şarkıyı dahi doğru tahmin ettiği keşfediliyor. Sadece bir oyun olduğunu düşündüklerinde dahi epey gerilen kızlar, bir anda yakın arkadaşlarını kaybettiklerinde ve parçaları birleştirmeye başlayıp sıranın kendilerine geleceğini düşünmeye başladıklarında her şey için çok geç oluyor. Violet tüm o "iyi kız" numaraları ve sinsice uyguladığı şeytani planlarıyla hayatlarını çoktan altüst etmiş oluyor.

9 Ekim 2017 Pazartesi

Ekran Başında: Atlanta: 1. Sezon

Seneler önce Childish Gambino dinlerken aynı adamın bir gün bambaşka bir araçla harikalar yaratacağını hiç düşünmemiştim doğrusu. Hem eleştirmenlerin hem de izleyicilerin alkışladığı Atlanta hakkında düşündüklerimden bahsetmenin sırası geldi. 


Geride bıraktığımız sene yaklaşık otuzar dakikalık on bölümle seyirci karşısına çıkan Atlanta, Altın Küre ve Emmy dahil olmak üzere onlarca ödül kazanmış bir televizyon harikası.  Dizi, adından anlaşılacağı üzere Atlanta, Georgia'da geçiyor ve bir grup sıradan insanın ortak hikayesine odaklanıyor. Her ne kadar yaratıcısı ve başrolü Donald Glover'ın (Childish Gambino) canlandırdığı Earnest "Earn" Marks'ın parasızlık, ailevi sorunlar ve yine parasızlık ekseninde yaşadıklarını büyük bir ilgiyle takip etsek de uyuşturucu satıcılığından Atlanta Hip-Hop sahnesine transfer olan Alfred Miles/Paper Boi rolüyle Brian Tyree Henry de iyi bir iş çıkartıyor. Alfred, sağ kolu ve suç ortağı Darius (LaKeith Stanfield) ile birlikte sabahtan akşama kadar kafayı bulmak ve konsol oyunları oynamaktan hoşlanıyor ancak böyle bir yaşam tarzını sürdürmek hiç de kolay değil! Bu noktada onu, hem yasal olana (rap) hem de yasa dışı olana (uyuşturucu) yönelirken yaşadığı sıra dışı, gülünç, tuhaf olayların merkezinde buluyoruz. Earn ise kuzeni Alfred'in müzik camiasında kendine bir yer edinmeye çalıştığını öğrendiğinde menajeri olmak istiyor ancak önce kendini kanıtlaması gerekiyor. 

Dizi, kahkahalar eşliğinde izlenecek sahnelerin yanı sıra, bir türlü dikiş tutturamayan sıradan adamın bitmek bilmeyen savaşını da başarıyla yansıtıyor. Üstelik sahneler akarken sadece göze değil kulağa da hitap etmeyi ihmal etmiyor. Kendinizi, Paper Boi'un saçmalık düzeyinde eğlenceli çıkış şarkısına eşlik ederken ya da dans ederken bulabilirsiniz. Muhtemelen diziyi izlerken bir yandan da soundtrack'inin peşine düşeceksiniz. Bu arada Earn'ü, sağlam indie gruplardan Beach House'u dinlerken görmek (ve duymak) da tatlı bir sürprizdi doğrusu. Sanırım karakterle aramızda kurulan bağın sebeplerinden biri de buydu. Müzik, bunu hep yapar.

30 Mayıs 2017 Salı

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #32: Hidden Folks




Dünyanın dört bir yanında ses getiren Martin Handford imzalı Where's Wally? serisi (ve türevleri) bu topraklarda da yayımlandı. Hafızamı zorlayıp geçmişe döndüğümde kendimi bir benzeriyle vakit geçirirken görüyorum. Göze ilk bakışta karmakarışık gelen, bir sürü insanın bir sürü şeyle meşgul olduğu hayatın içinden rastgele bir anı resmeden rengarenk bir sayfada itinayla bulmam gerekeni arıyorum. Bu kitabın beni bir süre oyaladığını ve eğlendirdiğini hatırlıyorum. İşte bu sebeple Hidden Folks elinde tuttuğu nostalji kartını karşılaştığımız ilk anda masaya koyuyor.

Kafa kafaya veren iki kişinin (Adriaan de Jongh ve Sylvain Tegroeg) dört kişiden yardım alarak yaptığı bu fevkalade bulmaca oyununda birbirinden farklı ve birbirinden eğlenceli dört bölüm yer alıyor: Orman, Çorak Topraklar, Şehir ve Fabrika. Bilhassa son bulmacasıyla Fabrika epey uğraştırıyor ve bazen gözlerinizi dinlendirmeniz gerekiyor fakat oyundan kopmak da zor. An itibarıyla tüm bölümleri bitirdiğinizde ise önünüze adınızı ve e-posta adresinizi bırakabileceğimiz bir ekran geliyor çünkü oyuna henüz eklenmemiş Şehir ve Fabrika bölümlerine ait üç bölüm daha var. Yeni bölümleri beklerken oyunu bir kez daha oynamak isteyebilirsiniz ki bunun için ana menüye bir sıfırlama tuşu da eklemişler.



Bu siyah beyaz dünyada bulmamız gereken herkesin ve her şeyin apaçık ortalıkta durduğunu ya da göz önünde dolaştığını aklınıza getirmeyin. An geliyor hem insanları hem de nesneleri saklandıkları deliklerden çıkartmamız gerekebiliyor. Bulmamız gereken kişi sokakta kalabalığın arasına karışmış biri de olabilir, ancak birkaç tıklamayla ulaşabileceğimiz, gözlerden uzak bir yerlerde yatan biri de. Nesnelere gelince... rafların, dolapların, çekmecelerin arasında gözden kolaylıkla kaçabilecek ufacık bir objeyi bulmak için harcayacağınız çaba sizi çılgına çevirebilir. Elbette oyunun sunduğu ipuçlarından yola çıkıp bir parça düşünmek başarıya giden en kestirme yol. Üstünde pek durulmamış basit hidden object oyunlarında olduğu gibi görsel içinde rastgele tıklamalar yaparak bölümleri peş peşe atlamak mümkün değil. Hoş, zaten bulmacalar bazen o kadar geniş bir alana yayılıyor ki o çok özel ve çok küçük nesneyi bulana dek ekranda gördüğünüz her şeye tek tek tıklamanız epey vakit alırdı.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #31: Punch Club



Saint-Petersburg'tan Lazy Bear Games'in geliştirdiği Punch Club'ta gelecek vaat eden amatör bir sporcunun, hem kariyer basamaklarını tırmanması hem de bir halk kahramanına dönüşmesi elimizde. Ancak söz konusu ucuz bir zafer değil. Hayat-iş-spor arasında mükemmel dengeyi tutturup müsabakalara katılmalı ve ringden muzaffer ayrılmayı bilmeliyiz.

Dövüşçümüzün liglere katılıp adım adım zirveye çıkarak şampiyonluğu tatması nihai amacımız fakat bunun için günlük temel ihtiyaçlarıyla birlikte gün be gün eksilen güç, çeviklik ve dayanıklılık seviyelerini de dikkate almamız gerekiyor. Evet, her gün antrenman yaptırmazsanız level atlamak şöyle dursun, elinizdekinden de oluyorsunuz. Bu durumda özellikle ringe çıkmadan bir-iki gün önce çalışmalara ağırlık verilmeli ki sporcumuz kendini iyice geliştirebilsin ve büyük an gelene dek fazla kayıp yaşamadan yüksek performans sergileyebilsin. Performans demişken...

16 Aralık 2016 Cuma

Ekran Başında: Yuri!!! on Ice

Yirmi üç yaşındaki Yuri Katsuki'nin hayatta önemsediği tek şey, artistik buz pateninde dünyanın en iyisi olmak... eh, bir de çocukluktan beri hayranı olduğu Rus şampiyon Victor Nikiforov var.




Sayo Yamamoto'nun yönettiği ve Mitsurō Kubo'nun yazdığı ユーリ!!! on ICE/Yuri!!! on Ice, eski sporcu Kenji Miyamoto'nun koreografisiyle buzda can buluyor. Zarif, enerjik, tutkulu sporcuların şampiyonalardaki performanslarını izlemek büyük bir keyfe dönüşüyor. Yuri her ne kadar altın madalyaya odaklanmış olsa da anime sadece onun bir sporcu olarak performansına odaklanmıyor. Bir hayal kırıklığının ardından sporu bırakma noktasına yaklaşan Yuri'nin büyük, belki de en büyük hayranı olduğu Viktor, ona hayatını sonsuza dek değiştirecek bir sürpriz yapıyor. Viktor, internette olay yaratan bir  videoda buzda kendisini neredeyse birebir taklit etmeyi başaran Yuri'yi gördüğünde çat kapı Japonya'ya gidiyor ve kendini Yuri'nin yeni antrenörü ilan ediyor. Böylece aralarında zamanla kurulacak güçlü bağın ve gelişecek derin sevginin temeli atılmış oluyor. O ana kadar romantik ilişkilere hiç kafa yormamış Yuri, Viktor'la yaşadıkları doğrultusunda sevginin ne demek olduğunu öğreniyor. Keşfettikleriyle birlikte hem bir birey hem de bir sporcu olarak gelişiyor.

30 Eylül 2016 Cuma

Türkçe Edisyonu Hazır: The Impostor Queen (by Sarah Fine)

GO! Kitap'la ortak çalışmamızın ürünü olan The Impostor Queen/Sahte Kraliçe okurlarla buluşmak için gün sayıyor.



ONU KRALİÇELERİ SEÇTİLER. YANLIŞ SEÇİM YAPTILAR.

Daha küçücük bir çocukken Kupari’nin İhtiyarları tarafından, ateş ve buz büyüsünü ustalıkla kullanan kraliçe Valtia’nın varisi olarak seçilen Elli artık on altı yaşındadır. Kehanete göre gelmiş geçmiş en güçlü Valtia olacak olan Elli bütün hayatını tapınakta lüks içinde, büyücü rahipler tarafından eğitilip tahta çıkacağı güne hazırlanarak geçirmiştir. Ve o büyük gün gelip çatmış, büyücü kraliçe ülkesinin işgal edilmesini önlemeye çalışırken hayatını kaybetmiştir. Tahta çıkma sırası artık Elli’dedir. Elli yeni Valtia olarak halka takdim edilir ama ortada büyük bir yanlışlık vardır. Ölen Valtia’nın büyüsü Elli’ye geçmemiştir. O gerçek bir kraliçe değildir. Büyünün ortaya çıkması için onu türlü işkencelerden geçiren İhtiyarların elinden kaçan Elli bir anda kendini sürgün edilmiş suçluların arasında bulur. Kimliğini gizleyerek bu yeni dünyada kendine bir yer edinmeye çalışırken hakkındaki kehanet ve Kupari büyüsüne dair acı gerçekleri öğrenir. Halkına duyduğu sevgi ve yeni dostlarına duyduğu sadakat arasında kalan Elli büyük bir savaşın eşiğinde, krallığı ve büyüsü tamamen ortadan kalkmadan doğru tarafı seçmek zorundadır.


Derya İMER AYDINLIK (@vampirellaninguncesi) tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()



The Impostor Queen/Sahte Kraliçe, hiç şüphesiz şu ana kadar tercüme ettiğim en iyi romanlardan biri. Şimdiden herkese keyifli okumalar!

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Harry Potter Evreninden Yeni E-Kitaplar!

Pottermore gururla sunar!


Sahnede izleme fırsatını yakalayamadık ama geçtiğimiz günlerde Harry Potter and the Cursed Child'ın metnine kavuştuk. (Kitabı okudum ve Goodreads'te yorumladım. Merak ediyorsanız buraya tıklayın.) Kasım ayı geldiğindeyse Eddie Redmayne'li Fantastic Beasts and Where to Find Them/Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? film uyarlamasıyla karşımızda olacak. Ancak görünüşe göre hepsi bununla da sınırlı değil. "Pottermore Prensents" başlığı altında üç özel e-kitap (Hogwarts: An Incomplete and Unreliable Guide, Short Stories from Hogwarts of Power, Political and Pesky Poltergeists ve Short Stories from Hogwarts of Heroism, Hardship and Dangerous Hobbies) bizi bir kez daha hayran olduğumuz Harry Potter evrenine ışınlayacak.



6 Eylül'de satışa sunulacak bu e-kitaplarda hem Pottermore arşivlerinde yer alan hem de J.K. Rowling'in siteye özel yazdığı metinlere ulaşmak mümkün olacak. Kitapların kapakları ise Harry Potter film afişlerini hazırlayan ikili Miraphora Mina ve Eduardo Lima imzalı.

Ne düşünüyorsunuz?
Okumak ister misiniz?

14 Temmuz 2016 Perşembe

İnceleme: Addicted to You


Lily Calloway'in, onu çocukluk arkadaşı Loren Hale hariç dünyadaki tüm insanlardan uzaklaştıran bir sırrı var. Babası The Coca-Cola Company benzeri dev bir şirketin kurucusu olan Lily, bir nemfoman ve onu gün be gün tüketen bu sırrı paylaşabildiği çocukluk arkadaşı Loren Hale ise bir alkolik. Profesyonel yardım alıp iyileşmeyi denemek yerine bağımlılıklarını kucaklıyor ve bu uğurda diğer insanlarla kurulabilecek tüm bağlardan vazgeçiyorlar. Ta ki birlikte olmaya başladıkları o ana kadar.

8 Temmuz 2016 Cuma

Yeni Kitap: The Unexpected Everything (by Morgan Matson)

Simon & Schuster'ın 3 Mayıs'ta yayımladığı Morgan Matson'ın The Unexpected Everything'i, Goodreads'in bu yaz okumamızı tavsiye ettiği kitaplardan oluşan en güncel blog yazısı "21 Hottest Books of Summer" listesinde yer alıyor.



Tanrım. Bu kitapların dilimize çevrilmesi yüzyıllar alıyor. Biz daha ülkemizde Morgan Matson adını geniş kitlelere duyuran 2014 tarihli Since You've Been Gone'u göremedik ama bookish gündemi takip etmek istiyorsak şimdi bambaşka bir kitabını okumamız gerekiyor. Bu romanın Türkçe yayın hakkının hangi yerli yayınevinde olduğunu bilmiyorum ama bir ara yazarın Amy & Roger's Epic Detour ve Second Chance Summer isimli eski kitapları için Ephesus Yayınları işaret ediliyordu.

Goodreads'in tavsiyesinden ve kapak görselinden de anlaşılacağı gibi The Unexpected Everything bir yaz kitabı; şu kumsalda, piknikte iyi gidecek kitaplardan. Beklenmedik manevralar ve hiç hesapta olmayan olaylarla örülü kurguda babası politikacı olan Andie'nin bir skandal sonrası tepetaklak olan hayatı anlatılıyor. Evet, kitapta köpek gezdirmeyle ilgili bir mevzu da var.

Nasıl?
Okuma listenize ekleyecek misiniz?

20 Haziran 2016 Pazartesi

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #30: E3 2016: Aklımda Kalanlar

Bu seneki E3, Ubisoft'un iki saatlik upuzun konferansı, Microsoft'un yeni Xbox One & Windows 10 stratejisi, Sony PlayStation'ın konferans kavramına yepyeni bir anlam kazandıran şovu derken renkli, heyecan verici ve zaman zaman tuhaf anlara sahne oldu.



Şu dakikaya kadar Telltale Games'in yeni Batman oyununa varıncaya dek olup biten neredeyse her şeyden haberdar olmuşsunuzdur. Ancak önemli olan, bu kadar bilginin arasından sıyrılmayı başarıp akılda kalabilmek. 

En baştan belirtmem gerekir ki bahsedeceğim oyunlardan çoğu Sony PlayStation konferansında izlediklerimden oluşuyor. Bu senenin "kazananı" olduklarına da şu ana kadar gerçekleştirilen en iyi konferanslardan birine imza attıklarına da hiç şüphe yok. Öyle ki şov bittiğinde pozitif anlamda şaşırmış, heyecanlanmış, eğlenmiş ve hatta bir parça yorulmuş hissetmemek elde değildi. Her şeyden önce... Orkestra? Tek kelimeyle büyüleyiciydi. Konuşma ritmine ve bakışlarına asla alışamayacağım Shawn Layden'ın varlığı bile bu konferansı bozamadı... Elbette buradan da konu açılış oyununa geliyor, yani PS4 için geliştirilen yeni God of War'a.

17 Haziran 2016 Cuma

Türkçe Edisyonu Yayımlanacak: Not a Drop to Drink (by Mindy McGinnis)

2013'te okuyup beğendiğim Not a Drop to Drink, Türkçe baskısıyla karşınızda olacak. 


Pişmanlık, savunacak hiçbir şeyi olmayan insanlar içindi.

Esinlendiği The Rime of the Ancient Mariner/Yaşlı Gemici'nin ünlü mısrasını kitabının ismine taşıyan ve dünyada su kaynaklarının hızla tükenmesi sonucu neler yaşanabileceğini düşündüren post-apokaliptik Not a Drop to Drink, bir çırpıda unutulacak bir roman değil. Açıkçası okuduğum dönemde dilimize çevrileceğini düşünüyordum ancak bu kadar uzun bir süre geçmesi gerekeceği aklıma gelmemişti.

Her şey planladığı gibi giderse, romanın Türkçe baskısı bu sonbahar Novella Dinamik etiketiyle okurlarla buluşacak.

Ne düşünüyorsunuz?
Okuyacak mısınız?

13 Haziran 2016 Pazartesi

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #29: Her Story

*No spoilers! Spoiler içermiyor.

MURDER.

Oyunu açtığımda karşıma çıkan sanal masaüstündeki arama kutucuğunda yazan tek kelime bu. Search butonuna tıkladığımda hemen altında dört kısa klipten oluşan arama sonucu beliriyor. Videolardan birini açıp izlemeye başladığımda ise birleştirmem gereken yapbozun ilk parçası gözlerimin önünde şekilleniyor.



Her Story, kalıpların dışında bir oyun. Sunum basit ama ünik. Aslında tek yapmam gereken 1994'te yaşanan trajik bir olayın ardından kaydedilen sorgu videolarını izlemek ve düşünmek. Bunun için ekranda beliren gizemli bir kadının ağzından çıkmış olabilecek sözcükleri arama kutucuğuna yazmam gerekiyor. Yazdığım kelimeler gerçekten sorgu sırasında dile getirilmişse, ilgili videoları izleyerek daha fazlasını öğrenmem mümkün oluyor. Sorguya çeken dedektifi görmediğim ve duymadığım için de soruları ve soruluş şeklini hayal gücüme bırakıyorum. Bir yapbozu tamamlar gibi tek tek parçaları birleştirerek neler olduğunu, nasıl olduğunu ve tüm bunlara neyin sebep olduğunu öğrenmeye çalışıyorum. Gerçek bir dedektif gibi.

11 Haziran 2016 Cumartesi

Ekran Başında: The Conjuring 2

Son seans. Şaşırtıcı derecede kalabalık bir salon. Seyirciyi daha ilk andan avucunun içine alan The Conjuring 2/Korku Seansı 2



Patrick Wilson ve Vera Farmiga'nın başrolleri paylaştığı,  James Wan imzalı serinin ilk filmi The Conjuring/Korku Seansı, sinemada izlediğim bir film değildi. Kendi evinin, kendi odanın sunduğu konforda bile seni tüyler ürperten bir olaylar zincirine sürükleyen, zaman zaman en ufak bir ses, en ufak bir hareketle sarsan bir yapımdı. Aynı kemik kadroyla çekilen devam filmini ise açılış gününde bir sinema salonunun son seansında izledik ve hem görsel hem işitsel destekle hikayenin etkisi bir kat daha artmış oldu. Filmin en büyük kozu, açılış sekansından başlayarak neredeyse hiç düşmeyen temposuydu. 70'leri yansıtan kostüm tercihleri ve makyaj ustalığı atmosferi olumlu yönde etkiliyordu. Vera Farmiga'nın Patrick Wilson'la kimyası ve genel hatlarıyla başarılı bulduğum oyunculuğu da filmi bir adım öteye taşıyordu. Ancak yer yer CGI'ın plastik hissi ve kimi ucuz trickler illüzyonu kırıyordu.

9 Haziran 2016 Perşembe

Yeni Kitap: Bright Smoke, Cold Fire (by Rosamund Hodge)

Sis perdesi dünyanın üstüne kapandığında yaşayanlar öldü ve ölüler dirildi. Sadece duvarlarla çevrili Viyara şehrine dokunulmadı. 

Şehrin en güçlü ve birbirine düşman ailelerinden Mahyanai Romeo ile Juliet Catresou, sorumluluklardan, onurdan ve hatta hayattan öte bir aşkı paylaşıyorlar. Ancak doğumuyla etkisi altında kaldığı büyü Juliet'i düşmanlarını cezalandırmaya zorluyor ve kuzeni Tybalt'ı öldüren Romeo'nun ölmesi gerekiyor.



Daha önce Cruel Beauty'sini okuyup çok beğendiğim Rosamund Hodge, bu sefer fantastik bir Romeo and Juliet/Romeo ve Juliet uyarlaması ile karşımızda.

Balzer + Bray etiketiyle 27 Eylül'de okurlara sunulacak kitap, henüz adı konulmamış bir serinin de ilk romanı. 

Ne düşünüyorsunuz?
Genç yazarın, Romeo'yla Juliet'in ölümsüz aşkı ve necromancer'larla ilgili bu yeni romanını okumak ister miydiniz?

6 Haziran 2016 Pazartesi

Yeni Kitap: With Malice (by Eileen Cook)

Bir hastane yatağında gözlerini açan on sekiz yaşındaki Jill Charron, İtalya'ya bir okul gezisi sırasında gittiğini ve ölümcül bir kazadan kıl payı kurtulmayı başardığını öğrenir. Son altı haftası hafızasından tamamen silindiğinden en yakın arkadaşının hayatını kaybettiği bu kazanın gerçekten bir kaza olup olmadığından da emin olamaz.


Aklıma Jess Walter'ın Beautiful Ruins'ini getiren kapağıyla With Malice, 7 Haziran'da, yani yarın Amerikan kitap severlerin beğenisine sunulacak.

Ne düşünüyorsunuz?
Okumak ister miydiniz?

Seneler, seneler önce Eileen Cook'un Unraveling Isobel'ini okuyup beğenmiştim ama şu anda neredeyse tamamen bir sis perdesinin arkasında duruyor. Belki de bu kapak, altında yazarın uzun süre unutulmayacak bir eserini saklıyordur. En azından son sayfasına kadar okuru tahminler yürütmeye itecek bir kitaba benziyor.

2 Haziran 2016 Perşembe

Sweet Summer 2016 Challenge: 3 Ayda 15 Kitap

Yeni bir etkinliğe hazır mısınız?



TheCenterWillHold'tan arkadaşım Aydan'la birlikte hazırladığımız okuma maratonuna katılmak ister misiniz? Bu etkinlikte amacımız yaz boyunca, yani üç ayda toplam on beş kitap okumak. 

Etkinlik nasıl mı olacak?

Aşağıdaki liste görselini kaydedebilir ya da yazıcıdan çıkartabilirsiniz. Yer alan seçeneklere göre okuyacağınız kitapları önceden tek tek belirleyebilir ve okudukça işaretleyebilirsiniz.




Unutmadan, bu etkinliğe katılmak istiyorsanız ve bir blogunuz yoksa, herhangi bir sosyal medya hesabınızda #sweetsummer2016 ile paylaşabilirsiniz. Aşağıdaki katılımcı listesinde yer almak için paylaştığınız adresle birlikte bize geri dönüş yapmayı unutmayın. = )

Katılımcı listesi:



Herkese iyi eğlenceler!

31 Mayıs 2016 Salı

19 Sene Sonra Harry Potter

Harry Potter and the Cursed Child ekibi, 30 Temmuz'da sahneye adım atacak. Harry Potter and the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları'ndan tam on dokuz sene sonrasını anlatan oyunda yer alacak karakterler de artık karşımızda. 

İşte Jamie Parker, Poppy Miller ve Sam Clemmett'in hayat verdikleri Harry, Ginny ve Albus Severus Potter:


Nasıl?
Bu aile fotoğrafı hayallerinizde yarattığınızla bağdaşıyor mu?

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Da Vinci Şifresi Genç Yetişkin Romanı Oluyor

Birçoğumuz için bir guilty pleasure olan Dan Brown'ın Robert Langdon serisinin dünya çapında olay yaratarak seksen iki milyondan fazla satan ikinci kitabı The Da Vinci Code/Da Vinci Şifresi, genç yetişkin baskısıyla okurlara sunulacak.




8 Eylül'de Birleşik Krallık'ta, 13 Eylül'de ise ABD'de yeni bir kapakla karşımıza çıkacak kitap, gençlerin rahatlıkla okuyabileceği şekilde güncellenmiş bir metne sahip. Orijinal kurguya sadık kalınarak düzenlenen roman, hem annesi hem de babası eğitimci olan yazarın, gençlere tarih sevgisi aşılamayı umut ettiği bir proje.

It is my sincere hope that this adaptation of The Da Vinci Code sparks in young adults the same thrill of discovery that I feel while exploring hidden history and the mysteries of the world we live in. (Dan Brown)

Ne düşünüyorsunuz?
Okumak ister misiniz?

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Özel Dosya: Kitap Fiyatlarının Akıl Almaz Yükselişi

Belle'in içinde şarkı söyleyip dans edeceği kadar geniş bir kütüphaneniz olsun ya da olmasın, bu konu hepimizi ilgilendiriyor.


Ara sıra yeni çıkan kitaplardan bahsediyorum. İlgiyle takip ettiğinizi bildiğim bu yazılarda kitapların etiket fiyatlarına da değinmeyi ihmal etmiyorum. Hem bu yazılara gelen yorumlarda hem de sosyal medyada 25 liralık bir kitabın "pahalı" sıfatıyla eş değer olduğunu düşündüğünüzü görüyorum. Ülkenin ekonomik durumu göz önüne alınırsa, çok da haklı bir düşünce. Sonra üç beş kitap sever bir araya gelsek, konu yine dönüp dolaşıp bu el yakan fiyatlara geliyor. Ancak artık 25 lira da "ucuz" oldu sevgili okurlar. Çünkü artık devir, 35 liralık genç yetişkin romanı devri. Her ne kadar benim gibi yetişkinler de severek okusa da asıl kitlesi gençlik olan romanlardan bahsediyorum. Adı üstünde.

Örneğin; Fangirl'ün Türkçe baskını ele alalım.

Etiket fiyatı 35 lira.

Twilight serisinin onuncu yıl dönümü için çıkartılan Twilight: Life and Death/Alacakaranlık: Yaşam ve Ölüm'ün Türkçe baskına göz atalım.

Etiket fiyatı yine 35 lira.


Yanlış okumadınız. 

ABD eyaletlerinde asgari ücretin saat başına $7.25 ile $11.50 arası olduğunu hesaba katarak, Amazon'un Amerikan gençliğine yeni ciltli kitapları $11 ile $12 arasında sattığını da hesap edelim. (Kiera Cass'in The Crown'u mesela $11.99.) Asla Amerikanlar gibi yaşamayız ama Amerikanlar gibi hatta bazen onlardan da çok ödeme yapabiliriz herhalde?!

Peki bu bir tür "markalaşma" psikolojisi mi? 

Paranızın karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz?

Söz gelimi Mango'da satılan bir çantayla Beymen'de satılan Bottega Veneta çantanın arasında fark vardır; aynı kulvarda değildir, çoğu kez ilki ikincisinin taklididir ve sen neyle karşılaşacağını bilirsin. İnsanların marka tercihlerinin birçok farklı sebebi vardır ve en önemlilerinden biri de kalitedir. Biz bunu şimdi kitap dünyasına uyarlayalım. Popüler yayınevleri kendilerini marka olarak görüyorlarsa ya da markalaşma iddiaları varsa, bir okur "markalı" kitap aldığında tam olarak ne almış oluyor? Yüksek kaliteli çeviri? Yüksek kaliteli editörlük hizmeti? Yüksek kaliteli baskı? Gönül rahatlığıyla hepsine "evet" diyeniniz var mı? 



Kitapların haklarını satın almak için yayınevleri yarış içinde ve biz artık biliyoruz ki X Yayınevi o kitabı alırsa fiyatı yüksek olacak, Y Yayınevi alırsa düşük. Okurlar kendi aralarında, "İnşallah X Yayınevi bu kitabı almaz," diyorlar.

Peki, tanesi 35 liradan kitap sattıklarında bunun onlara yeterli geleceğini düşünüyor musunuz? 
Sırada ne var arkadaşlar?

Gençlerin sosyal medyada defalarca dile getirmesine ve hatta boykot ilan etmelerine rağmen (bkz. #alcüzdanımıyepegasus ve #fiyatlarıdüşürpegasus benim şahit olduklarımdan; siz de eklemelerinizi yapabilirsiniz) ne harekete geçiliyor ne de bir açıklama geliyor. Bugün yeni kitaplarla ilgili sosyal medya tanıtımlarının altına gelen yorumlara bakarsanız, neredeyse herkesin söz konusu kitapların fiyatlarından yakındığını görürsünüz. Neredeyse kimse kitaptan bahsetmiyor bile! 

Sonra ülkemizde insanlar neden kitap okumuyor ya da insanlar neden korsan kitap indiriyor/satın alıyor diye düşünüp duruyorlar. Eh, aksi takdirde hiç kitap okuyamayacaklar da ondan. Pardon ama kitap okumayan bir toplumda yaşamak da benim işime gelmez. 

O halde elimizde hangi seçenekler var?


Almıyoruz.
"Hayır!" diyoruz.
Bu fiyat politikasını desteklemiyoruz. 

Tekrar görüşünceye dek.

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Yeni Kapak Tasarımıyla Delirium Serisi

Lauren Oliver, benim de 2013'te okuyup beğendiğim Delirium serisinin yeni kapaklarını sosyal medyada tanıttı.

İşte yeni set:



Nasıl?
Beğendiniz mi?

Bana soracak olursanız, kapağında model olan eski tasarımlardan çok daha hoş.

Seri için yazdığım yorumları okumak isterseniz, hepsi burada:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...