*Düşük dereceli spoiler alarmı.
Delirium'un devam kitabını elime ilk aldığımda, dikkatimi ilk çeken şey bölümlerin ilk kitaptan farklı şekilde yapılandırılması oldu: "Now" ve "Then" başlıkları altında toplanan bölümler, art arda geliyor ve Lena'nın direnişçilerle geçen hayatı öncesi ve sonrası ile ele alınıyor. Kitaba farklı bir ritm kazandıran bu yapısal değişiklik, gerilimin arttığı sayfalarda bir "arkası yarın" efekti oluşturuyor.
Bu kitaptaki ana değişikliklerden biri de Alex'in neredeyse tamamen kitap dışı bırakılması. O hissiyat var ama kitabın son sayfasına dek (cidden, son sayfasına dek) hayatta olup olmadığını bile bilemiyoruz. Başlı başına sevgi (deliria) üzerine kurulu kitabın olmazsa olmaz romantik bakış açısı da yeni bir karakter ile olaylara dahil ediliyor: Julian.
Kitabın ikinci yarısında gelişen Lena ile Julian'ın ilişkisi, ilk kitaptaki Alex ile Lena'nın ilişkisine çok benziyor. Fakat ortada temel bir fark var: Lena, Alex rolünde ve Julian ise o gözü zamanla açılan eski Lena'ya benziyor.
Bahsedilmeden geçilmeyecek karakterlerden biri de kuzgun karası saçlarıyla Raven. Tack ve Hunter'ın yardımıyla alt seviyedeki direnişçilere önderlik eden Raven, zamanla Lena'nın kaybettiği ailesinin yerine geçiyor. Güçlü ve asla sarsılmaz gibi duran yapısıyla her zaman bir hamle ilerisini düşünen Raven, özellikle geçmişiyle merak uyandıran bir karakter.
Oldukça uzun olan kitapta, anlatım yer yer şiirsel bir boyut kazanıyor. Metafor kullanımları ilgi çekici, betimlemeler dozunda. Nefret, boğaz sıkan bir bağ olurken, yağan kar ölüyü örten bir battaniyeye dönüşüyor. Akıcılık ise Lauren Oliver'dan beklenecek düzeyde.
An owl hoots somewhere, sharply, in the gathering darkness, like a faint alarm. That's when it really hits me, the certainty like a concrete wall going up inside of me. This is not what I wanted.
Kitabı sadece tek bir kelimeyle açıklamak gerekseydi, muhtemelen gerilim derdim. Neredeyse tüm kitap boyunca kedi-fare oyunu oynanıyor. Zaman zaman kendimi psikolojik gerilim filmi izler gibi de hissettiğimi belirtmeliyim.
If you want something, if you take it for your own, you'll always be taking it from someone else. And something must die so that others can live.
Devletin "korku rejimi" ile ülkeyi istediği gibi yönetme çabaları, maddi güç kullanarak direnişçileri halka "kötü" göstermek için çeşitli numaralar çevirmesi, yalan dolanla güçlenen eller... Yüzyıllardır pratikte uygulanan, azıcık düşünen insanın hep bildiği şeyler ve işte bunlar, kitabın distopya yönünü güçlendiriyor.
Son tahlilde Pandemonium, yaşattığı ve düşündürdüğü onca şeyle okunmayı hak eden bir kitap olduğunu hissettiriyor.
Puan: 5
pandemoniumun turkcesi yok mu hic bir uerde bulamadimda
YanıtlaSilHenüz çıkmadı. Artemis Yayınları birkaç gün önce bir kapak görseli yayınlamıştı ama. Eli kulağındadır. = )
Sil