28 Şubat 2013 Perşembe

İnceleme: Delirium

Lena'nın yaşadığı, dış dünyadan kopartılmış ülkede amor deliria nervosa öldürücü bir hastalık. Fakat telaşa gerek yok! Tedavisi de var.




*Düşük dereceli spoiler alarmı.
Sevginin yasak olduğu, insanların gülmediği, dans etmediği, rüya bile görmediği, sadece otorite tarafından uygun görüldüğü şekilde yaşadıkları yeni bir ABD. Yaklaşanı pastırma gibi kızarttığı iddia edilen yüksek gerilimli tellerle korunan bu topraklarda yaşayan Lena'nın da artık "tedaviye" girmesi an meselesi! Her şey tasarlandığı gibi olacak; önce tedaviye girecek, hayatından sevgi denilen ve peşi sıra bin bir kötülüğü getiren hastalığı tamamen çıkartacak. Böylece, o televizyonlarda gösterilen korkunç hastalar gibi hayatı mahvolmayacak. Söz verildiği gibi tedaviden sonra hep "güvende" olacak. Gün geldiğinde devletin belirlediği biriyle evlenecek ve kendisi için planlanmış bu hayatta emin adımlarla ilerleyecek.
Seni seviyorum. Hatırla. Bunu benden söküp alamazlar.
Fakat tabii ki işler planladığı gibi gitmiyor ve Lena, aslında çocuk yaştan beri annesinin ona kaçak göçek gösterdiği gerçek sevginin ne olduğunu zamanla idrak ediyor ve gözlerini açıyor. İşte akabinde yaşanan kıyametin ilk habercisi de bu oluyor.

Kitabı okurken, ister istemez aklıma Matched serisi geliyor. Fakat ne kadar korkunç gözükse de bu evren, sokakta koşmanın bile (absürd!) yasak olduğu Matched'deki distopya kadar ürpertici değil. Mesela, yasaklara ve kısıtlamalara uyduğun sürece istediğin sporu yapabilirsin, zenginsen evinde bilgisayarın ve internetin olabilir, yiyeceklerini ve kıyafetlerini kendin seçersin. İnternet var dedim ama tabii ki hükümet tarafından kontrol ediliyor. Ayrıca, ülkede müzik, sinema, kitap gibi çeşitli kategorilerde sadece onların onayladıkları eserler halka sunuluyor. Gazetecilik diye bir kavram yok; tüm haber kanalları devletin elinde oyuncak gibi. Sanki bir yerlerden tanıdık geliyor!

Karakterlere değinecek olursak, hayatında hiçbir erkekle doğru dürüst konuşmamış Lena'nın, kitabın aşk temasını tamamlayan Alex ile ilişkisinin adım adım, yavaşça ilerlemesi mantıklı geliyor. Kimsenin birbirine güvenmediği, herkesin robot gibi belli başlı fonksiyonları yerine getirerek yaşadığı bir evrende pat diye birbirlerine güvenmeleri ve bağlanmaları saçma olurdu. Yazar, bu noktada bana kalırsa akıllıca bir seçim yapmış.

Zaman zaman Lena'nın tepkileri ve "Deriden nefret ediyorum. Kemikten ve vücuttan nefret ediyorum. İçine girip kıvrılmak ve sonsuza kadar orada kalmak istiyorum," gibi kimi çarpıcı (!) lafları olsa da bunları sık sık tekrarlamıyor ve Alex ile bir çift olarak, masum ve yasak bir aşkı yaşatmaya çalışıyorlar. Öte yandan, Alex'in bir çeşit "beyaz atlı prens" gibi durduğu da ortada. Şair ruhlu, romantik, zeki ve asi bir çocuk. Biraz "fazla" olduğu söylenebilir.
Kitabın en hoş yanı belki de Lena'nın karakter gelişimini izlemek. A noktasından B noktasına gelirken başına gelenleri ilgiyle takip ettiriyor. Ayrıca, Lena günümüz gençlerinde de görülen bazı problemlere de sahip. Mesela, en yakın arkadaşı Hana'ya sürekli imreniyor. Güzellik ve popülerlik gibi kavramlar kafasını karıştırıyor. Diğer yandan, buz kraliçesi kıvamındaki halasıyla yaşaması ve insanların şu anda belirtmeyeceğim bir nedenle kendisine karşı ön yargılı yaklaşması da dolaylı yoldan karaktere derinlik katıyor.

Amor deliria nervosa dediğimde, aklınıza sadece aşk gelmesin. Anne sevgisi temasının tüm kitaba muhteşem bir şekilde yayıldığını belirtmem gerekir. Çünkü yazarın, sevginin çeşitli formlarını irdelemeye çalışması kitabın büyük bir artısı.

Before I Fall ile tanıdığımız ve insan ilişkileri, özellikle arkadaşlık teması üzerinde kalemini layıkıyla kullanabilen Lauren Oliver'ın 441 sayfalık Delirium'u da çarpıcı bir roman.

Puan: 4

3 yorum:

  1. Kitap gerçekten iyimiş! İncelemen güzel ve her önüyle olmuş, kitap çıkınca almayı düşünmüyordum pek ama bu yorumdan sonra bir daha düşüneceğim =)

    Ve umarım kitabın kapağını daha güzel yaparlar. Distopya ile pek anlaşamasam da belki kapakları beni kandırır ;)

    Ellerine sağlık Vampirella! =D

    YanıtlaSil
  2. Bir şansı hak ediyor! = )

    Türkçe'ye çevrildiğinde kapak tasarımı olarak muhtemelen yeni tasarımları (hani şu kızlı kapaklar) kullanacaklardır diye düşünüyorum. Fakat ben onları pek beğenmedim. Belki de artık kapakta zoom'lanmış kız suratı görmekten bıkmış da olabilirim. = )

    YanıtlaSil
  3. Peki yayın haklarını alan bir yayınevi var mı :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...