Son seans. Şaşırtıcı derecede kalabalık bir salon. Seyirciyi daha ilk andan avucunun içine alan The Conjuring 2/Korku Seansı 2.
Patrick Wilson ve Vera Farmiga'nın başrolleri paylaştığı, James Wan imzalı serinin ilk filmi The Conjuring/Korku Seansı, sinemada izlediğim bir film değildi. Kendi evinin, kendi odanın sunduğu konforda bile seni tüyler ürperten bir olaylar zincirine sürükleyen, zaman zaman en ufak bir ses, en ufak bir hareketle sarsan bir yapımdı. Aynı kemik kadroyla çekilen devam filmini ise açılış gününde bir sinema salonunun son seansında izledik ve hem görsel hem işitsel destekle hikayenin etkisi bir kat daha artmış oldu. Filmin en büyük kozu, açılış sekansından başlayarak neredeyse hiç düşmeyen temposuydu. 70'leri yansıtan kostüm tercihleri ve makyaj ustalığı atmosferi olumlu yönde etkiliyordu. Vera Farmiga'nın Patrick Wilson'la kimyası ve genel hatlarıyla başarılı bulduğum oyunculuğu da filmi bir adım öteye taşıyordu. Ancak yer yer CGI'ın plastik hissi ve kimi ucuz trickler illüzyonu kırıyordu.
Madison Wolfe'un psikolojik derinliği göz ardı etmeden canlandırdığı Janet Hodgson'ın etrafında şekillenerek akıllara The Exorcist'i getiren senaryonun yine yaşanmış bir olaya dayandığı iddiası vardı ve filmin sonunda gerçek ses kaydı ile çeşitli gerçek fotoğraflara da yer verilmişti. İlk filmde olduğu gibi devam filminde de İncil ve haç Ed ve Lorraine Warren'ın en büyük yardımcılarıyken, bu kez Londra'daki evlerinde uykusuz geceler geçiren bir ailenin hayatına girip çok daha fazlasını riske attılar.
Madison Wolfe'un psikolojik derinliği göz ardı etmeden canlandırdığı Janet Hodgson'ın etrafında şekillenerek akıllara The Exorcist'i getiren senaryonun yine yaşanmış bir olaya dayandığı iddiası vardı ve filmin sonunda gerçek ses kaydı ile çeşitli gerçek fotoğraflara da yer verilmişti. İlk filmde olduğu gibi devam filminde de İncil ve haç Ed ve Lorraine Warren'ın en büyük yardımcılarıyken, bu kez Londra'daki evlerinde uykusuz geceler geçiren bir ailenin hayatına girip çok daha fazlasını riske attılar.
"Jump scares", filmden beklenendi ve bol bol sunuldu.
Tıpkı biri sana anlattığında saçma olduğunu düşündüğün Five Nights at Freddy's gibi. Geceleri canlandığı söylenen oyuncaklardan korkacağını düşünmezsin ama oyun sırasında bunu kendi kendine anlatman gerekir. Burada da özellikle makyaj ustalığıyla ön plana çıkan bazı... varlıklar en basit tabirle rahatsız ediciydi. Filmin büyük bir bölümünün içinde geçtiği yıkıldı yıkılacak köhne ev de hiç şüphesiz atmosfere büyük bir katkı sağladı.
Korku filmlerinin en büyük hayranı olduğum söylenemez ancak izleyip de El orfanato/Yetimhane gibi çok beğendiğim ve The Innkeepers/Ruhlar Oteli gibi çok da beğenmediğim yapımlar var. Söz gelimi aniden vuku bulan ufak bir gölge oyunuyla seni korkutan filmleri zaman içinde unutabilirsin ama kurgusuyla, oyunculuğuyla, atmosferiyle zihnini sinsice ele geçirenler uzun bir süre aklından çıkmaz. The Conjuring 2/Korku Seansı 2 gittiği yere kadar takip edip izlediğime pişman olmadığım bir filmdi. Ancak büyük oranda izleyiciye anlık korkular yaşatmaya odaklanılmıştı; daha fazlasına değil.
Tıpkı biri sana anlattığında saçma olduğunu düşündüğün Five Nights at Freddy's gibi. Geceleri canlandığı söylenen oyuncaklardan korkacağını düşünmezsin ama oyun sırasında bunu kendi kendine anlatman gerekir. Burada da özellikle makyaj ustalığıyla ön plana çıkan bazı... varlıklar en basit tabirle rahatsız ediciydi. Filmin büyük bir bölümünün içinde geçtiği yıkıldı yıkılacak köhne ev de hiç şüphesiz atmosfere büyük bir katkı sağladı.
Korku filmlerinin en büyük hayranı olduğum söylenemez ancak izleyip de El orfanato/Yetimhane gibi çok beğendiğim ve The Innkeepers/Ruhlar Oteli gibi çok da beğenmediğim yapımlar var. Söz gelimi aniden vuku bulan ufak bir gölge oyunuyla seni korkutan filmleri zaman içinde unutabilirsin ama kurgusuyla, oyunculuğuyla, atmosferiyle zihnini sinsice ele geçirenler uzun bir süre aklından çıkmaz. The Conjuring 2/Korku Seansı 2 gittiği yere kadar takip edip izlediğime pişman olmadığım bir filmdi. Ancak büyük oranda izleyiciye anlık korkular yaşatmaya odaklanılmıştı; daha fazlasına değil.
AŞAĞIDAKİ KISIM SPOILER İÇERİYOR.
Filme dair birkaç not:
- The Crooked Man. Bu fikri öne süren kişilere, "Seriously, guys?" demek istiyorum. Absürttü. Tuhaftı. CGI yerine oyuncak formuyla kalsaydı keşke dedirtti.
- Demon Nun. Geceleri karşılaşmak istemeyeceğiniz bir varlık. Özellikle ilk göründüğü an, hani şu kızın "Anne, bu kim?" dediği andaki görüntüsü dehşetti. Daha öncesinde portresini görmüş olsak da ete kemiğe bürünmüş haliyle karşımızda dikilmesi bambaşkaydı. Gerçek yüzü hiç görünmese de Bonnie Aarons da rol için fiziksel anlamda doğru bir tercih olduğunu her karede hissettirdi.
- Vera Farmiga. Filmin açılışında bir "seansta" gördüğümüz Lorraine Warren, oda oda dolaşıp ailesinin uyuyan üyelerini katleden bir psikopatın izini sürüyor. Geçmişi yaşarken her bir hareketini sergilediği katile dönüşüyor. Evin üst katına çıkıyor, odaları dolaşıyor. Sadece bir kez gerçek kimliğiyle ekrana yansıyan katilin elinde bir lever action tüfek olduğunu görüyoruz. Çünkü neden olmasın? Nasıl yapması gerektiğini bildiğimden oyuncunun tüfeği kullandıktan sonra boş fişeği tahliye ettiğini belirten oyununu başarılı buldum. Elbette ses efektlerinin de katkısı yadsınamazdı. Fakat var olmayan bir kapıyı açıp içeri girmeye çalıştığımız oyunculuk derslerinde aslında böyle şeylerin ne kadar zor olduğunu anlamıştım. Dahası, oyuncunun tüm filme yayılan, kendisi gibi tiyatro kökenli Patrick Wilson'la aralarındaki uyum da çok iyiydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder