30 Mayıs 2017 Salı

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #32: Hidden Folks




Dünyanın dört bir yanında ses getiren Martin Handford imzalı Where's Wally? serisi (ve türevleri) bu topraklarda da yayımlandı. Hafızamı zorlayıp geçmişe döndüğümde kendimi bir benzeriyle vakit geçirirken görüyorum. Göze ilk bakışta karmakarışık gelen, bir sürü insanın bir sürü şeyle meşgul olduğu hayatın içinden rastgele bir anı resmeden rengarenk bir sayfada itinayla bulmam gerekeni arıyorum. Bu kitabın beni bir süre oyaladığını ve eğlendirdiğini hatırlıyorum. İşte bu sebeple Hidden Folks elinde tuttuğu nostalji kartını karşılaştığımız ilk anda masaya koyuyor.

Kafa kafaya veren iki kişinin (Adriaan de Jongh ve Sylvain Tegroeg) dört kişiden yardım alarak yaptığı bu fevkalade bulmaca oyununda birbirinden farklı ve birbirinden eğlenceli dört bölüm yer alıyor: Orman, Çorak Topraklar, Şehir ve Fabrika. Bilhassa son bulmacasıyla Fabrika epey uğraştırıyor ve bazen gözlerinizi dinlendirmeniz gerekiyor fakat oyundan kopmak da zor. An itibarıyla tüm bölümleri bitirdiğinizde ise önünüze adınızı ve e-posta adresinizi bırakabileceğimiz bir ekran geliyor çünkü oyuna henüz eklenmemiş Şehir ve Fabrika bölümlerine ait üç bölüm daha var. Yeni bölümleri beklerken oyunu bir kez daha oynamak isteyebilirsiniz ki bunun için ana menüye bir sıfırlama tuşu da eklemişler.



Bu siyah beyaz dünyada bulmamız gereken herkesin ve her şeyin apaçık ortalıkta durduğunu ya da göz önünde dolaştığını aklınıza getirmeyin. An geliyor hem insanları hem de nesneleri saklandıkları deliklerden çıkartmamız gerekebiliyor. Bulmamız gereken kişi sokakta kalabalığın arasına karışmış biri de olabilir, ancak birkaç tıklamayla ulaşabileceğimiz, gözlerden uzak bir yerlerde yatan biri de. Nesnelere gelince... rafların, dolapların, çekmecelerin arasında gözden kolaylıkla kaçabilecek ufacık bir objeyi bulmak için harcayacağınız çaba sizi çılgına çevirebilir. Elbette oyunun sunduğu ipuçlarından yola çıkıp bir parça düşünmek başarıya giden en kestirme yol. Üstünde pek durulmamış basit hidden object oyunlarında olduğu gibi görsel içinde rastgele tıklamalar yaparak bölümleri peş peşe atlamak mümkün değil. Hoş, zaten bulmacalar bazen o kadar geniş bir alana yayılıyor ki o çok özel ve çok küçük nesneyi bulana dek ekranda gördüğünüz her şeye tek tek tıklamanız epey vakit alırdı.

Oyunu dilerseniz Türkçe dil seçeneğiyle de deneyimleyebilirsiniz ki ufak tefek dil bilgisi hataları olsa da tercümesi iş görüyor. Yeri gelmişken çevirilerin (toplam on dört dil) oyuncu topluluğu tarafından yapıldığını eklemeliyim. İpuçlarında, "Arılar Arıcı Barry'i korkutuyor. Şunların balını çalmayı bırak be adam!" gibi oyunun ruhuna sadık cümleler okuyabilirsiniz.



Bahsedilmesi gereken bir diğer nokta da bu karakalem dünyaya neşeyle eşlik eden tüm ses efektlerinin, yani dokuz yüz altmış farklı ses efektinin ağızla yapılmış olması. Kendi halinde insanlar, siz rahatsız edene dek tellerde soluklanan kuşlar, istediğiniz anda hoparlörlerden fışkıran melodiler, her yeri didik didik aramış olmak için kaldırdığınız kepenkler ve araladığınız perdeler derken birçok farklı ses efekti işitiyorsunuz ki tüm bunlar halihazırda kıpır kıpır olan oyunu daha da canlı kılıyor. 

Şahane bir mizah duygusuyla yapılan bu oyun, etrafı saran her şeyden uzaklaşıp biraz neşelenmek isteyenler için ideal bir kaçış rotası.

*Oyunun fragmanını izlemek için buraya tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...