3 Ağustos 2014 Pazar

Ultraviolence: Edebiyatta ve Sinemada Sorunlu İlişkiler

Lana Del Rey'in "Ultraviolence" şarkısını dinlerken bir arkadaşıma şarkının aklıma 1970'de çekilen Wuthering Heights/Uğultulu Tepeler uyarlamasından bir sahneyi getirdiğini söylemiştim. O sahnede Heathcliff sinirlenip Catherine'e tokadı basıyordu. Gerçekten. Heathcliff, dünyanın en sert ve aynı zamanda en romantik kurgusal karakteri olabilir ama belli ki yönetmen sinirini fiziksel anlamda Catherine'den iyice çıkartsın istemiş ve kitaba o noktada sadık kalmamayı tercih etmiş. Sonra aklıma filmlerdeki ve kitaplardaki "sorunlu ilişkiler" geldi. Şiddetin her boyutunu yansıtan ilişkiler. Sonunda böyle bir liste hazırlamaya karar verdim.





Genç yetişkin romanlarında:
  • Breathing Under Water (by Alex Flinn) 


Öfkeyi kontrol etmek, su altında nefes alabilmek gibidir bazen. Bu romanda kız arkadaşına şiddet uygulayan gencin, artık kızın yanına yaklaşması yasaklanıyor ve terapiye gitmeye mecbur bırakılıyor. Terapide yaşadıklarını ve olayla ilgili düşüncelerini takip ediyoruz.

*Yorumum burada.


  • The Host/Göçebe (by Stephenie Meyer)



Bilim kurgu olduğu için durum biraz... Sıradışı olsa da şiddet gördüğü halde sevmeden duramayan, işi şiddeti haklı bulmaya kadar götüren bir karakter var elimizde. Bu nedenle seçtiğimiz temaya uygun bir örnek oluyor.

Aşağıdaki kitapları da ben okumadım ama abusive relationships temasıyla internette birçok defa listelendiğini gördüm, göz atmak isterseniz:




Filmlerde:


  • Casino (by Martin Scorsese)

Bu filmde Robert De Niro tarafından canlandırılan casino kralı Sam "Ace" Rothstein, Sharon Stone'un hayat verdiği Ginger'a aşık oluyor ve başına bela alıyor. Cidden. Fakat o ilk anda vurulma sahnesi yok mu! Yine zengin bir adama "eşlik" ederek malı götürmeyi amaçlayan para avcısı Ginger, Ace'in casino'sunda gününü gün ederken aniden fark ediliyor ve olan oluyor. (bkz. şekil a.) Bir de De Niro'nun dünyanın en karizmatik sugar daddy'si misali Ginger'a para verdiği sahneye bayılırım ama bu tamamen benimle ilgili bir şey olsa gerek. = ) Filmde zindan olan evlilik hayatının yanı sıra şiddetin, hırsın, gücün çeşitli boyutları da başarıyla işleniyor.




  • Devlerin Aşkı (by Osman S. Feden)




Kadir İnanır, tokadı patlatıyor Türkan Şoray tam tur dönüyor. (bkz. şekil b) Seviyorsun-sevmiyorum, seviyorsun-sevmiyorum, seviyorsun-sevmiyorum, sevmiyorum, sevmiyorum! Bir de bu ikilinin Dila Hanım'ları vardır aşk-nefret ilişkili, tadından yenmez.


  • Sylvia (by Christine Jeffs)



Edebiyat dünyasının en dikkat çekici çiftlerinden Ted Hughes ile Sylvia Plath'in tutkulu, rekabetçi, gelgitli ilişkisine odaklanan bir yapım. Söylentilere bakılırsa Hughes, ilk tanıştıkları anda Plath'in yanağını ısırmış ve kanatmış. Bunu ilk kez üniversitede Hughes şiirleri işlerken hocamız söylemişti bize. = ) Araya dedikodular sıkıştırmayı severlerdi ve zaten herkesin de ilgisini çekiyordu böyle şeyler. Sorunlu ilişkilere bir örnek de buradan gelsin.


  • Trois couleurs: Blanc/Üç Renk: Beyaz (by Krzysztof Kieslowski)


Ağırlık verilen teması intikam olan, acımasız ve sarsıcı bir yapım. Düşmanına yapmayacağın şeyi eski eşine yapabiliyorsun demek ki... Her şeyden öte çok zekice kurgulanmış ve filmi tamamladıktan sonra tüm taşlar yerine oturuyor. Siyasal alt metni olan güçlü bir film.


  • Se, jie/Dikkat, Şehvet (by Ang Lee)



İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen filmde yalanlar üzerine kurulmuş tehlikeli ve son derece sorunlu bir ilişki anlatılıyor. Avcı kim, av kim? Sınırlar yok oluyor, roller değişiyor. "Kolay izlenebilir" bir tarafı olmayan, şiddetli, rahatsız edeci ama zekice işlenmiş bir film.


  • Vicky Cristina Barcelona/Barselona, Barselona (by Woody Allen)


Neredeyse tüm filmlerini izlediğim Javier Bardem'in bu filmde Penelope Cruz'la karşılıklı performansı konuya iyi bir örnek. "Ne senle, ne sensiz," derler ya, o cinsten bir ilişki bu. Kavgalar, fiziksel şiddet, ayrılmalar, tekrar bir araya gelmeler... "Hala her kadında beni arıyorsun," demeler. Ne ararsan var. = ) Bir tesadüf olarak Biutiful'da da eşi "Sadık olmak istiyorum ama fahişeler gibi eğlenmek de istiyorum," diyordu.


  • The Godfather: Part II/Baba II (by Francis Ford Cappola)

Hollywood'un gördüğü en sorunlu ilişkilerden biri de Michael Corleone ile Kay Adams arasında yaşanmıştır herhalde. Aslında tüm seriyi bir bütün olarak incelediğimizde daha mantıklı sonuçlar almamız mümkün ama özellikle bu filmdeki tokat sahnesi işi özetliyor. "Kadın, sus artık!" demeden izlemek ne mümkün? Çünkü tokat geldi, geliyor. Genç ve karizmatik Al Pacino'nun vücut dili her saniye gerilimi artırıyor. Sonunda koltuk bile devriliyor! (bkz. şekil c) Bu ilişkide şiddetin sadece fiziksel boyutu da yok. Her ne kadar final filminde Michael orta yaşlı ve pişman ve sevilesi bir halde karşına çıksa da aldanmayacaksın. 

Aklınıza geldi mi bir şeyler? Bu kısa listeye ekleme yaparsanız memnun olurum. 

4 yorum:

  1. O tokadın geleceği belliymiş ama Al Pacino'nın gözler ayrı bir oynuyor (:
    Bu tokat olayı Türk filmlerinde çok var sanki. Başrol ya da yan kadın karakter yiyor sürekli tokadı. Hiç sevmediğim bir durum. Neyse ki kitaplarda hatırlamıyorum böyle bir olay.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, yerli filmlerde tokat yiyen kadın bolluğu var. Bir de erkek haklı gösterilmeye çalışılır o filmlerde... "Döver de sever de" diyen kadınlarla doldu ülkemiz. Bir şekilde zihinlere yerleştirilmiş. Yeni dönem erotik kitaplarda da fazlasıyla abusive ilişki yaşanıyor.

      Sil
  2. Hoş bir yazı olmuş. = )

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...