3 Mart 2016 Perşembe

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #26: Ether One

Hisleri anlamak ve empati kurmak, önyargılardan kurtulmak, kalıpların dışında düşünmek, yaratıcı olmak, farklı olmaktan korkmamak, birey olmak... Kişiyi değerli kılan yetilerin edinilmesinde ve geliştirilmesinde sanatın yol gösterici ve yüreklendirici rolü yadsınamaz. Sanatın birçok formunun bir araya gelmesiyle oluşan oyunlar da bizi hissetmeye, düşünmeye, keşfetmeye ve anlamaya sevk edebilir. 

Bir adventure/exploration oyunu olan Ether One, demans olarak bilinen hastalığın, yani bir tıp sözlüğüne göre "zihinsel işlevlerde organik kökenli ağır bozukluk sonucu hafıza karışıklığı, unutkanlık, dikkat gücü ve süresinde azalma, oryantasyon bozukluğu, kişilik değişimi ve depresyon ile belirgin durumun" ne olduğunu ve bununla mücadele eden bir hastanın neler yaşadığını göstermeyi amaçlıyor. Daha da iyisi, bu hastalığın semptomlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bir ekibin parçası olmamızı sağlıyor. 


Ether One'da sadece sesini duyduğumuz Phyllis isimli bir bilim kadını bizi bir demans hastasının zihnini araştırmaya davet ediyor. Böylece özel bir koltuğa oturuyor ve maceraya atılacağımız Pinwheel isimli bir maden kasabasına ışınlanıyoruz. İlk bakışta neredeyse hiçbir şey yokmuş gibi dursa da yakından bakıldığında yaşamın izi her yerde. Evet, bir zamanlar burada insanlar yaşamış, başlarından kimi yıkıcı kimi mutluluk verici olaylar geçmiş ve giderken değerli anılarını bırakmışlar. Kasabada, rıhtımda, madende dolaşıyoruz. Bulduğumuz gazeteleri, açık bırakılmış kitapları ve notları okuyoruz. Telesekreter mesajlarını dinliyoruz ve mektuplara göz atıyoruz. Fiziksel olarak tamamen yalnız kalsak da ara sıra etkileşime geçtiğimiz nesnelerle Phyllis'in bize tekrar seslenmesini sağlıyoruz. Pinwheel'deki görevimiz büyük önem taşıyor. Anıları kurtarmak elimizde.

White Paper Games, anlatacaklarını herkes dinleyebilsin diye oyunun iki farklı şekilde ele alınabilmesini sağlamış. Bir uçtan diğer uca kadar her yeri dolaşabilir ve sona ulaşmak için neredeyse sadece mekanlara serpiştirilmiş kırmızı kurdeleleri toplamaya bel bağlayabilirsiniz. Ancak daha anlamlı bir deneyim için puzzle'ları çözmek gerekiyor. Tabii uyarmadı demeyin; puzzle'ların birçoğu gerçekten zor ve büyük ihtimalle bir rehbere ihtiyacınız olacak. Bu noktada YouTube en iyi dostunuz.


Herhangi bir yardım almadan da oynanabileceğini belirttiğim oyunda hikayeyi takip etmek ve olan bitene anlam vermek yer yer epey güçleşiyor. Sıklıkla maceracının elinde cevaptan çok sorular oluyor. Bu oyunu oynamak, bir yapbozu tamamlamaya benziyor. Parçalar etrafa dağılmış ve birleştirmeden asıl resmi görmek mümkün olmuyor. Açıkçası oyunu birçok puzzle'ı yaparak yedi saatte bitirmeme rağmen kafamda hala soru işaretleri var. Elbette işlenilen konu itibarıyla bu dağınık anlatım kulağa o kadar da yanlış gelmiyor.

Form açısından Dear Esther ve Gone Home gibi bana ve birçok oyun severe göre başarılı yapımlarla benzerlikler taşıyan Ether One, gerçeklerden yola çıkarak yazıldığını sürekli hissettiren ve yürek burkan bir hikayeyi, canlı suluboya renklerinde mekanlar ve usta işi bir soundtrack'le birleştiren, yeri geldiğinde huzurlu yeri geldiğindeyse gerilim yüklü atmosferiyle vakit ayırdığınıza değecek bir deneyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...