İlk kitapta dünyaya bir değişim programı vesilesiyle gelen Aelyx'in, Cara'nın da sonsuz desteğiyle zaman içinde bulunduğu ortama bir nebze alışmaya başladığına şahit olmuştuk. Ancak alışmak, sevmek anlamına gelmiyor ve işte bu kitapta bir sonraki emre kadar birlikte yaşamaya mahkum edildiği bu topluluğa uyum sağlamak zorunda bırakılıyor. Çünkü görevi, kendisini -dolayısıyla tüm Lehrlileri- dünyalıların gözünde düştüğü kötü durumdan kurtarmak ve bunun için de evvela kendisini halka sevdirmesi gerekiyor.
Tıpkı Aelyx gibi Cara da gönderildiği uzak gezegende yaşamanın ne demek olduğunu öğrenmek zorunda kalıyor. Şekerin üretilmediği, televizyon ya da sinema gibi kafa dağıtmamızı sağlayan en temel araçlarının olmadığı, yeşilliğin yetişmediği, binbir teknolojiyle donatılmış bir gezegenden bahsediyorum. Mutlaka çamaşır yıkarken ortaya çıkan karbonla ilgili bir şeyler duymuşsunuzdur. Ultrasonik dalgalar ve kızılötesi teknolojisiyle temizlenen havluların olduğu bu gezegende ona bile bir çare bulmuşlar. Kristal ve gümüş yapraklı devasa ağaçların olduğu bu yeni evreni, sayfaları çevirdikçe adım adım keşfediyoruz.
İlk kitapta bu gezegeni sadece Aelyx'in anlattığı kadarıyla öğrenebilmiştik. İkinci kitapta Cara'nın gözlemlerine güveniyoruz. İşte bu noktada kitabı henüz okumayanların görmezden gelmesi gereken spoiler içerikli bölüme adım atıyoruz çünkü kafamı kurcalayan birkaç şey var.
İlk kitapta bu gezegeni sadece Aelyx'in anlattığı kadarıyla öğrenebilmiştik. İkinci kitapta Cara'nın gözlemlerine güveniyoruz. İşte bu noktada kitabı henüz okumayanların görmezden gelmesi gereken spoiler içerikli bölüme adım atıyoruz çünkü kafamı kurcalayan birkaç şey var.