5 Haziran 2015 Cuma

Oyun Günlüğü | The Game Diaries #16: Sorcery Saga: Curse of the Great Curry God

Zaman ne kadar da çabuk geçiyor! Sayısız oyun oynadığım halde en son 5 Ocak'ta bir Oyun Günlüğü yazısı yazmışım ve o da 2014'te oynadığım en iyi oyunlardan biriyle ilgiliymiş. (bkz. The Wolf Among Us) Şimdiyse her şeyiyle bambaşka bir oyundan bahsetmek istiyorum size: Sorcery Saga: Curse of the Great Curry God.



Japonya'da Sei Madou Monogatari ("Kutsal Büyücünün Öyküsü" şeklinde çevrilebilir) olarak bilinen oyun, Mart 2013'te yayınlanmış ve batıya Aksys Games tarafından aynı sene bitmeden, Aralık 2013'te getirilmiş. 2014'te ise Rising Star Games Avrupalı oyun severlerle paylaşmış. İşte böylece bir gün Play-Asia'dan yaptığım alışverişle bu sıradışı PlayStation Vita oyunu benim de elime geçmiş bulunuyor.

Japonyaların manga/anime/oyun kültürüne olan hayranlığımdan tekrar bahsetmeye gerek yok. Bu nedenle ne zaman bir Japon oyunu tanıtılsa büyük ihtimalle ilgimi çekiyor ve batıya gelenlere mutlaka en azından bir şans tanımak istiyorum. Dungeon crawler dediğimiz alt türdeki bu RPG de ilgimi çekenlerden biriydi.


Oyunun ana karakteri, oyunun başında büyü okulundan uzaklaştırılan son derece kawaii öğrenci Pupuru. Eh, bu kadar sevimli çizimlere böyle de sevimli bir isim uygun görülecekti tabii. Yetmezmiş gibi yanında bir de Pokémon misali sadece tek kelime ile "kuu" diyebilen ve bu nedenle adı Kuu kalan şapşal bir canavar takılıyor.

Oyunun en ilginç karakterlerinden biri de Pupuru'nun stalker'ı şeytani Lord Gigadis. Her fırsatta "ölümsüz aşkını" garip bir şekilde dile getirip Pupuru'nun tüylerini diken diken etmek için karşımıza çıkıyor ama onun da peşine takılan bir hayranı var. Böylece zorla bir aşk üçgeni oluşturuyorlar.



Gelelim oyunun adında da bulunan, Asyalıların dünya mutfağına armağanı körinin yerine... Japonların köri merakını esprili bir dille ortaya koyan oyunda amaç "efsanevi büyülü köriyi" yaparak mahallenin köri restoranını kurtarmak. Bilin bakalım tarifi kimin eline geçiyor!

Pupuru'nun çok sevdiği Smile Curry'yi Starbucks gibi popüler ve devasa bir kafe zincirine karşı savaş veren yerel bir işletme olarak düşünebilirsiniz. Yaptığı onca leziz şeyle kurtarılmayı hak etmiyor mu? İşte bu yüzden zavallı Pupuru ve Kuu zindanlarda çarpışarak malzemeleri toplamaya çalışıyor ve neticede zart zurt ölmek zorunda kalıyorlar. = )



Oyun roguelike olduğu için ne zaman bir zindana girseniz LV 1. Bu nedenle hem irili ufaklı düşmanlarla çatışarak boss'a gelmeden level atlamalı hem de çok dikkatli olmalısınız. Böyle bir oyunda sıradan düşmanlarla karşılaşmayacağınız da kesin. Mesela biri direkt "mısır adam". = )

Bazen Kuu'nun kafasına estiği gibi düşmanlara saldırması ve düşmanların karşılık vermesi veya düşmanların direkt önlerine çıkan Kuu'ya saldırması nedeniyle canavarın yeri boyladığını görüyoruz ama telaşa gerek yok! Çünkü Kuu'yu çantamızdan çıkartacağımız pirinç pilavıyla bile ayağa dikebiliyoruz. Çantadan çıkan yiyebileceği bir şeyi kafasına atmak yeterli oluyor diyebilirim. Gerçi neredeyse her şeyi mutlulukla ağzına atıyor. = ) Ancak Pupuru için aynı şey geçerli değil. Dikkat edilmediği takdirde ölürse ki kolaylıkla ölebiliyor, o ana kadar bulup yanımızda taşıdığımız eşyalar ve tüm parası sıfırlanıyor. Yine başladığınız noktaya geri dönüyorsunuz.

Oyunun sevimli haline aldanmamak gerekiyor yani. Özellikle bazen eşyaları kaybetmek, etrafı kuşatan düşmanların ortasında kalakalmak, "sürpriz kat" adı altında sunulan ve aslında kısıtlamalar getiren zindan katlarının olması ve deneme yanılma yöntemiyle keşfedilen diğer oyun özellikleri oyuncuyu epey sınıyor.

Zindanlara girmeden önce neyin ne olduğu kısaca anlatılıyor ancak bazı oyun eleştirmenlerinin de belirttiği gibi neyi yanlış yaptığınızı çoğu zaman kendi başınıza bulmak zorunda kalıyorsunuz. Oyunu çok ciddiye almadan oynadığım ilk seferde Pupuru nalları dikince şaşırıp oyunu rafa kaldırdığımı hatırlıyorum. Fakat oyun genel anlamda o kadar sevimli ki o rengarenk dünyaya tekrar dönmek kolay oldu.

Bu niche oyunun esprili anlatımı, göze hoş gelen renkli çizimleri ve harika Japonca seslendirmesi en büyük artıları. Bilhassa türü sevenlerin ve zorluğu göze alanların bir şans tanıması gerektiğini düşünüyorum.

*Oyunun fragmanını izlemek isterseniz tıklayın.
**Okuduklarınızı beğendiyseniz Oyun Günlüğü | The Game Diaries yazı dizisine göz atın:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...